Zaman 2 bine 2 kala, Cumhuriyeti 74 geçe..
Yer; “ Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır!..” diyen, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu, her karışı Aziz Atalarımızın kanlarıyla sulanmış Türkiye’si..
Veeee!..
“Ben bir öğretmenim!..”
Ben bir öğretmenim diyorum da, düğümleniyor kelimeler boğazımda, son heceler eziliyor, çıkmıyor, sesim yitip gidiveriyor... Oysa böyle mi demeliyim; “Ben bir öğretmenim” diye?! Gürlemeli, haykırmalı, çınlatmalıyım dünyayı. Dört bir alem yankılanmalı sesimle...
Düşünüyorum da, yıllar eskidikçe meslekler de eskiyor adlarda.. 50 yıl önce bir devlet başkanı, bir başbakan edasıyla yürürdü öğretmenler. Bastıkları yerlerdeki otlar bile saygıyla eğilir, karıncalar; “ezilirsek şehit oluruz” derlerdi.. Kasap Ahmet Efendi, Bakkal Nazım, gururlanırlardı, “kendileri müşterimizdir” derlerken. Koltukları kabarırdı anlatırken ev sahibi Nuri Bey’in, “Filanca öğretmen, kendisi kiracım olur.” Hacet mi kalırdı söylemeye kim olduğunu? Yürümesi söyler, kıyafeti anlatır, duruşu belli ederdi.. Bakışı, kibarlığı, kültürü, mesleğinin kazandırdığı gururuydu O’nu tanıtan.. Alnı açık, başı dik yürürdü.. Maaşı belki bol değildi ama yeterliydi.. Şerefiyle kazanılmıştı her kuruşu nasıl olsa!.. Mesleği; mesleklerin en yücesi, en kutsalıydı, bu onur bile O’na yeterdi.. Paranın önemi yoktu ki!.. Şimdi; 2 bine 2 kala Cumhuriyeti 74 geçe bakıyorum da, artık Kasap Ahmet Efendiler Bakkal Nazımlar tebessümü çoktaaaann unutmuş!.. Nuri Beyler pek sinirli, kızarak anıyorlar adımızı.. Artık bastığımız yerlerde otlar eğilmiyor, dikenleriyle dimdikler, şehit olmuyor karıncalar!.. Zaten bastığımız yeri inletecek cüsse de kalmadı ya! O mağrur bakışlar kaçıyor artık, çarşıdan pazardan geçerken, ya bir vitrine takılı verir, ya bir alacaklıyı görürse diye!.. Omuzlar içeri çökmüş, pantolon ütüsüz, gömleğin yakası tornistan ya, ne fayda?.. Öğrenciler de çağa mı uymuş nedir? Saçlarda röfleler, permalar, kirpik diplerinde çaktırmadan sürülmüş, dudaklarda yine çaktırmadan silinmiş boyalar... Şimdilerde sigara içiliyor yüze karşı, ceket kaykılıyor omuzlarda, topuklar kırık, ellerde tespih, ağızda küfür, bağırlar açılıyor 3, 5 tüy görünüyor erkeklik adına...
2 bine 2 kala, Cumhuriyeti 74 geçe, işportacılar çarşıda bağırmakta; “ malın ucuzu buradaaa, evsize bedava, işçiye, öğretmene yarı fiyatına!..” Geçenlerde çarşıda yürürken bir tartıcı bağırıyordu; “kilosunu bilene bedavaaa!..” Ben geçerken lafı değiştirdi, “ Öğretmene bedavaaaa!..”
Döndüm:
- “ Nereden anladın öğretmen olduğumu dedim.
- “ Belli oluyor.” dedi.. Pek de güzel giyinmiştim kendimce.. Yürüyüşüm, halim mi ele vermişti? Yoksa geçen akşam üzeri, köşe başında kazak sattığım gün mü görmüştü? Olabilir miydi bu? Kasketim tanınmama engel olamamıştı besbelli!.. Yüzüme yüreğimin çaresizliği mi yansımıştı ne? Kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim..
Şimdi sorarım size; bu ses daha nasıl çıksın, nasıl gürlesin kelimeler, haykırsın, dudaklardan dökülmeden!..
O günden bugüne değişen pek bir şey yok aslında, kalplerde hâlâ 50 yıl önceki öğretmenin meslek aşkı, onun gururu, onun sevgisi... Değişen öğretmen sözcüğünün parlaklığı, ışıltısı...
Değişen gelip geçen yönetimlerin öğretmenliğe bakış açısı.
...................
Bugün için bir şeyler yazayım derken, geçmişin tozlu raflarından düşüverdi bu satırlar gönlüme, pat diye ..
Fark ettiyseniz, içinde geçen tarihlerden de anladığınız üzere, bu yazıyı 1998 yılında kaleme almışım.
Bugün bakıyorum da;
Zaman 2 bini 23 geçiyor...
Yere gelince (çok şükür ki); 100 kere 365 günün geçtiği Cumhuriyet’in Türkiye’sindeyiz hâlâ...
Ve bizler...
Biz öğretmenler ise; bu satırların üzerinden geçen çeyrek asrın ardından, olması gereken değerimizden onlarca asır uzağa düşmüş durumdayız. Hele açlık sınırının da altında yaşamakta olan emeklilerimizin uzaklığı ise, bir ışık yılı mesafede..
Değişmeyen tek şey ise mesleğimize olan sevdamız olmuş bunca zaman üzerine !..
Binlerce ışık yılı öteye de düşsek, yerimizi bilgisayarlar ve robotlar da alacak olsa, biz yine, uğruna 29 kere 40 yıl köle olunan ve işini aşkla yapan öğretmenler olmaya devam edeceğiz.
Sevgiyle ve aşkla!...