Yasemin Bilgi
Köşe Yazarı
Yasemin Bilgi
 

Çay tabağında sakız olmak!

Daha önce duymuş muydunuz sevgili okurlarım bu deyimi? Ben de duymamıştım.. Taaa ki geçen akşam bir dost meclisinde sosyolog bir arkadaşım kullanana dek. Sohbet sırasında bazı toplumsal olaylardan bahsetti ve  cümlesini bu tanımlamayla bitirdi.. O gün bugündür düşünüyorum, kimdir çay tabağında sakız olanlar?.. Çay tabağında sakız olmak nasıl bir durumdur? Siz hiç kendinizi çay tabağında bir sakız gibi hissettiniz mi? Bunu anlayabilmek, o duyguya girebilmek için, önce “ çay tabağında sakız olma” durumuna baktım ve sakızla empati yapmaya çalıştım.. Sonra  tülbent tepesindeki sakızların kaderinin de aynı olabileceği geldi aklıma!.. Çiğnenip çiğnenip çay tabağının kenarına konulan ama bir türlü çöpe atılmayan sakızlar.. Çayın arasında, yemeğin üstünde, hazmı kolaylaştırmak, sarmısaklı yoğurdun kokusunu bastırmak, stresi azaltmak, sigara yoksunluğuna yarenlik etmek için çiğnenen sakızlar.. İnsan bir çiğnemlik sakızı neden atmaz da, çay tabağının kenarına yapıştırıp saklar ki? Hem de bazen günlerce..  Bu da mı toplumsal olarak genlerimizden getirdiğimiz kıtlık bilincindendir? “ Kenarda dursun, elbet lazım olur” düşüncesi, altı üstü 50 kuruşluk sakız( gerçi şimdi o da 10 tl olmuş ya) için de mi geçerlidir? Durumu analiz ederken, önce sakızı çay tabağının kenarına yapıştıranların psikolojisini çözeyim, sonra sakızla empati kurayım dedim. Ama bu pek kolay olmadı. Çünkü ben sakız çiğnemem, çevremde de çiğneyen yok, dolayısıyla gözlem yapabilmek için çocukluğumun tozlu raflarına gidip oradan bazı anıları çıkarmak zorunda kaldım.  İlk aklıma gelen görüntü, üst komşu teyzemizdendi. Bize misafirliğe gelir, mahallede olan biten her şeyi anneme anlatır, annemi güncel olaylardan haberdar eder, (bizim zamanımızda bir tuşla ulaşılan Google amca yerine, bir koşu çıkılan  komşu teyzeler vardı) annemin çay servisi yapmasıyla sakızını ağzında çevirip, bir bohça gibi düzgün bir şekilde dişleyip çay tabağının kenarına bırakırdı.. Çayı bitince onu yeniden alır çiğner, arada pasta börek yer, bazen muhabbetin harareti artınca, o sinirle ağzından çıkarıp, bu sefer de başındaki tülbentin tepesine yapıştırırdı. Zavallı sakız bir öğlen oturmasında tülbentle çay tabağı ve komşu teyzenin dişleri arasında mekik dokur, elastikiyetini kaybeder, rengi döner, hatta çürür ama yine de geldiği gibi komşu teyzeyle birlikte evlerine geri dönerdi. Ben evimizin en büyüğü ve yeni yetişen genç kızı olarak, bardak ve tabakları toplarken, sakız yapışık çay tabağını musluk başına (bizim zamanımızda mutfak tezgahına musluk başı denirdi) koyduğumu hiç hatırlamıyorum.. Şimdi anlıyorum ki, çay tabağında sakız olmak vazgeçilmez bir şeymiş.. Çiğneyene iyi geliyor, sakinleştiriyor, muhabbete ortak oluyor, unutulmuyor, kolayına bırakılmıyor, rengi dönse de, tadı bozulsa çürüse de, hep kenarda, hep el altında duruyor. Sakız işlevini kaybediyor ama çiğneyen bunun farkında bile olmuyor, O sadece çiğniyor!.. Cak cak cak!.. Peki; bakalım mı bir de sakızın psikolojisine? Sakız bunun farkında mıdır? O hala kendini taze, hala diri, hala etkili sanıyor olabilir mi? Çiğnenip çiğnenip tabağın kenarına konulmaktan bıkmış mıdır sizce? Yoksa vazgeçilmez olmanın dayanılmaz hafifliğiyle uzayıp gidiyor mudur iki çene arasında?!... Kâh çay tabağının kenarında, kâh tülbentin tepesinde geçen bir ömür!.. Kullanılıp kullanılıp atılan, tadı kaçmış olsa da, çürüse de, el altında bulunan, kenarda durması vazgeçilmez olmak sanılan….. İnsanlar, ilişkiler, işler de böyle değil midir? Tadı kaçmıştır, çürümüştür, işi bitmiştir ama çay tabağına yapışıp kalmıştır.  Bırakılmaz.. Koparılmaz… Atsan atılmaz, satsan satılmaz.. Kenarda durup durur, bir işe de yaramaz.. Yani; demem o ki zor zannaatmış, çay tabağında sakız olmak.. Vazgeçilmezliği, alışkanlığındanmış meğerse!.. Bir çiğnemlik sakız olmakmış bu hayatta kıymetli olan! Tadında, lezzetinde, keyfiyle hakkını vere vere, dolu dolu yaşamak her şeyi!.. İşi bitince… Tadı kaçınca…  Rengi değişince.. Bırakıp gitmek, uzatıp sündürmemekmiş... Kısacası; “Çay tabağında sakız olmamak,” Olduğun yere yapışıp kalmamakmış aslolan.. Hayatı çay tabağında sakız gibi yaşamamakmış doğrusu!.. Benden söylemesi.....
Ekleme Tarihi: 11 Aralık 2022 - Pazar

Çay tabağında sakız olmak!

Daha önce duymuş muydunuz sevgili okurlarım bu deyimi? Ben de duymamıştım.. Taaa ki geçen akşam bir dost meclisinde sosyolog bir arkadaşım kullanana dek. Sohbet sırasında bazı toplumsal olaylardan bahsetti ve  cümlesini bu tanımlamayla bitirdi..

O gün bugündür düşünüyorum, kimdir çay tabağında sakız olanlar?..

Çay tabağında sakız olmak nasıl bir durumdur?

Siz hiç kendinizi çay tabağında bir sakız gibi hissettiniz mi?

Bunu anlayabilmek, o duyguya girebilmek için, önce “ çay tabağında sakız olma” durumuna baktım ve sakızla empati yapmaya çalıştım.. Sonra  tülbent tepesindeki sakızların kaderinin de aynı olabileceği geldi aklıma!.. Çiğnenip çiğnenip çay tabağının kenarına konulan ama bir türlü çöpe atılmayan sakızlar.. Çayın arasında, yemeğin üstünde, hazmı kolaylaştırmak, sarmısaklı yoğurdun kokusunu bastırmak, stresi azaltmak, sigara yoksunluğuna yarenlik etmek için çiğnenen sakızlar..

İnsan bir çiğnemlik sakızı neden atmaz da, çay tabağının kenarına yapıştırıp saklar ki? Hem de bazen günlerce..  Bu da mı toplumsal olarak genlerimizden getirdiğimiz kıtlık bilincindendir? “ Kenarda dursun, elbet lazım olur” düşüncesi, altı üstü 50 kuruşluk sakız( gerçi şimdi o da 10 tl olmuş ya) için de mi geçerlidir?

Durumu analiz ederken, önce sakızı çay tabağının kenarına yapıştıranların psikolojisini çözeyim, sonra sakızla empati kurayım dedim. Ama bu pek kolay olmadı. Çünkü ben sakız çiğnemem, çevremde de çiğneyen yok, dolayısıyla gözlem yapabilmek için çocukluğumun tozlu raflarına gidip oradan bazı anıları çıkarmak zorunda kaldım.

 İlk aklıma gelen görüntü, üst komşu teyzemizdendi. Bize misafirliğe gelir, mahallede olan biten her şeyi anneme anlatır, annemi güncel olaylardan haberdar eder, (bizim zamanımızda bir tuşla ulaşılan Google amca yerine, bir koşu çıkılan  komşu teyzeler vardı) annemin çay servisi yapmasıyla sakızını ağzında çevirip, bir bohça gibi düzgün bir şekilde dişleyip çay tabağının kenarına bırakırdı.. Çayı bitince onu yeniden alır çiğner, arada pasta börek yer, bazen muhabbetin harareti artınca, o sinirle ağzından çıkarıp, bu sefer de başındaki tülbentin tepesine yapıştırırdı. Zavallı sakız bir öğlen oturmasında tülbentle çay tabağı ve komşu teyzenin dişleri arasında mekik dokur, elastikiyetini kaybeder, rengi döner, hatta çürür ama yine de geldiği gibi komşu teyzeyle birlikte evlerine geri dönerdi.

Ben evimizin en büyüğü ve yeni yetişen genç kızı olarak, bardak ve tabakları toplarken, sakız yapışık çay tabağını musluk başına (bizim zamanımızda mutfak tezgahına musluk başı denirdi) koyduğumu hiç hatırlamıyorum..

Şimdi anlıyorum ki, çay tabağında sakız olmak vazgeçilmez bir şeymiş.. Çiğneyene iyi geliyor, sakinleştiriyor, muhabbete ortak oluyor, unutulmuyor, kolayına bırakılmıyor, rengi dönse de, tadı bozulsa çürüse de, hep kenarda, hep el altında duruyor. Sakız işlevini kaybediyor ama çiğneyen bunun farkında bile olmuyor, O sadece çiğniyor!.. Cak cak cak!..

Peki; bakalım mı bir de sakızın psikolojisine?

Sakız bunun farkında mıdır? O hala kendini taze, hala diri, hala etkili sanıyor olabilir mi? Çiğnenip çiğnenip tabağın kenarına konulmaktan bıkmış mıdır sizce? Yoksa vazgeçilmez olmanın dayanılmaz hafifliğiyle uzayıp gidiyor mudur iki çene arasında?!... Kâh çay tabağının kenarında, kâh tülbentin tepesinde geçen bir ömür!..

Kullanılıp kullanılıp atılan, tadı kaçmış olsa da, çürüse de, el altında bulunan, kenarda durması vazgeçilmez olmak sanılan…..

İnsanlar, ilişkiler, işler de böyle değil midir?

Tadı kaçmıştır, çürümüştür, işi bitmiştir ama çay tabağına yapışıp kalmıştır.

 Bırakılmaz.. Koparılmaz… Atsan atılmaz, satsan satılmaz.. Kenarda durup durur, bir işe de yaramaz..

Yani; demem o ki zor zannaatmış, çay tabağında sakız olmak..

Vazgeçilmezliği, alışkanlığındanmış meğerse!..

Bir çiğnemlik sakız olmakmış bu hayatta kıymetli olan!

Tadında, lezzetinde, keyfiyle hakkını vere vere, dolu dolu yaşamak her şeyi!..

İşi bitince…

Tadı kaçınca…

 Rengi değişince..

Bırakıp gitmek, uzatıp sündürmemekmiş...

Kısacası;

“Çay tabağında sakız olmamak,”

Olduğun yere yapışıp kalmamakmış aslolan..

Hayatı çay tabağında sakız gibi yaşamamakmış doğrusu!..

Benden söylemesi.....

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.