Son yıllarda Samsun siyasetinin içinde yer alan bazı isimler bu şehre öyle sevgisizlik tohumları ekti ki ne siz sorun ne biz söyleyelim.
Bu kadar da olur mu? denilen her şey neredeyse olurken, bu güruh Samsun'a kabus gibi çöktü.
Bilinç altlarına öylesine yerleşmiş ki kendi sitelerinde bile rezaletlerini ele vermekten geri kalmıyorlar.
Yadırgamıyor, umursamıyor,
şehir adına üzülüyoruz sadece.
Bunlar mı bizi yönetiyor?
demekten kendimizi alamazken, rezaletlerin ardı arkası kesilmiyor...
Sağduyuyu kaybetmeden gelişmeleri izliyor, ölü numarası yaparak seyrediyoruz alemi...
Müslüm baba ne güzel söylemiş o şarkı da;
Ben melamet hırkasını kendim giydim elimle.
Ağu dolu şişesini
Taşa çaldım neyleyim...
Samsun'un son halini tam da bu şarkı anlatıyor!
Dünya nimetlerinden vazgeçip olgunlaşmak...
Anlamı bu...
Kibir abidelerine, sahte şeyhlere, kendini bir şey sananlara karşı yazılmış bir şarkı.
Anlamayana davul zurna az olsa da sivrisinekler sarmış her tarafımızı.
Bunları gördükçe kaşınıyor, uyuz haline geçiyoruz adeta...
Nefretin bile asaleti olmalı bu dünya da derken, güzellikleri yazmak varken biz nefret etmenin asaletini unuttuk dersek yeridir.
Bir neşter gerek acilinden...
Tertemiz siyasetle uyanabilmek ve hep bir ağızdan "Kurtulduk" diyebilmek...
Buna şehrin gerçekten ihtiyacı var!
Böyle bir dönem hiç yaşamadık bundan sonra da yaşamak istemiyoruz.
Şehir de ağaçlar bile sevgisizliğe yenik düşüp, eğilip büküldüler sanki.
Ağaçlar ayakta ölür oysa ki?
Çok değil isteklerimiz;
Birazcık sevgi, azıcık saygı, kıyısından adamlık, köşesinden insanlık...
Öldürmeyin bu şehri artık...