Dikkat ettiniz mi? Son yıllarda ne kadar çok çocuk , ne kadar çok ana kuzusu, ne kadar gencecik fidanı, intiharla, taciz ve tecavüzle, töre cinayetleriyle, vahşice katledilerek toprağa verdik bu ülkede..
Her biri bir imza attı ve çıkıp gitti hayatlarımızdan sessizce..
Geriye sadece isimleri, gülen gözleriyle, şen kahkahalarıyla çekilmiş fotoğraflar ve videoları, anaların yüreğinde bıraktıkları yangın, ailelerine ve sevdiklerine yaşattıkları dayanılmaz acılar kaldı.
Bize ne kaldı?
Bize de alınamayan toplumsal bir dersler bütünü, tekrar eden ve edecek olan sınavlar...
Neden tekrar edecek olan diyorum? Çünkü; toplumda yaşanan bireysel ve toplumsal olayları bizden gayrı, bizim dışımızda görürsek ve sorumluluğu üzerimize almazsak, başka bir deyişle “çuvaldızı kendimize batırmazsak”; başka evlatlarımız da, duyurmaya çalıştıkları sessiz çığlıklarla, bu hayattan kopup gitmeye ve ardında tarifsiz acılarla yanıp tutuşan aileler bırakmaya mahkumdurlar.
Elbette toplumun pek çok kesimi de, benim gibi bu olaylara, yaşananlara sessiz kalmıyor. Herkes kendi dünya görüşü ve inanç boyutunda tepkisini gösteriyor. Kimi lanet yağdırıyor, kin ve öfke kusuyor, kimi taraf oluyor, kimi hak dağıtıyor, kimi kınıyor, kimi üzülüyor. Kimi de sadece izleyip, dinleyip geçiyor. Ama bu tepkiler sonucu değiştirmiyor. Ne ailelerin acısı diniyor, ne suçlu hak ettiği cezayı buluyor, ne de giden geri geliyor. ..
Bu çocuklar ve gençler gibi görevli ruhlar; toplumlardaki bir takım sorunları, bireylerin gündemine taşımak, kendisi gibi, belki de yüzlerce gencin sessiz çığlığını duyurmak için, ölüm şekillerini seçerek bu dönemde bedenlenmiş, özel varlıklardır. Onların görevi; başta kendi ailesi olmak üzere, doğduğu topraklarda bulunan insanlarda farkındalık oluşturmak, onlara insani sorumluluklarına sahip çıkmaları gerektiğini hatırlatmak ve trenin raydan çıktığına dikkat çekmektir. Tıpkı Münevver Karabulut gibi. Ali İsmail Korkmaz gibi..Özgecan Aslan gibi.. 4 yaşındaki güzel gözlü Leyla gibi..
Ve Bafralı hemşehrimiz, nişanlısı tarafından herkesin gözleri önünde öldürülen gencecik Avukat Dilara Yıldız ve adını sayamadığım daha niceleri gibi..
Daha birinin gündemi soğumadan diğeri gündeme düşüyor.
........
Peki bunları neden daha sık ve artarak yaşıyoruz hiç düşündünüz mü? Bizim gibi aile değerleri yüksek, sevgi ve merhametin yüksek olduğu ve müslüman olmasıyla her ortamda övünen bir toplumda bile bu yoğunlukta yaşıyorsak biraz oturup düşünmek gerekmez mi?. Gün geçmiyor ki; bir taze fidan, beden elbisesini toprağa teslim edip gidiyor sonsuzluğa ardında gözü yaşlı, ciğeri yanık aileleri bırakarak...
Ne oldu bize dersiniz?
Nasıl bu hale gelebildik?
Her başımıza gelenin müsebbibi, dış güçlerin oyunu mu bu yine acaba?
Belki de ; parmağımızı sağa solla sallarken, diğer üç parmağın bizi gösterdiğinin artık farkına varma zamanı gelmiş de geçiyordur, kim bilir?
Ha, ne dersiniz?!
........
Sizler de biraz düşünün, haftaya bu konudaki görüşümü siz değerli okurlarımla paylaşacağım.